
Lost in Translation – Bir Konuşabilse
Kategori
Bob Harris Japonya'ya bir reklam çekimi için gider. Aşırı ilgiden sıkılmıştır. Tokyo'da Aşırı ilgiden kaçıp geldiği bu ülkede birazcık nefes alacağını düşünen Bob yalnızlıkla alakalı sorunlar yaşamaya başlar. Dillerini de anlamadığı için bu durum iyice can sıkıcı hale gelir ta ki kendisi gibi yalnız kalmış bir kadınla tanışana dek.
muray ve scarlettin perfonması beni etkiledi evli ve mutsuz iki insan
Evli ama kendini yalnız hisseden Bir kadın ve bir erkeğin japonyada tanışıp birlikte gezmesini anlatan konusuz bomboş bir film.benim gibi sakın YORUMLARA Aldanmayın !!!
afişi gören de film de duvardan duvara seks var sanıcak. halbuki o kadar naif güzel bir film ki. eşlerini aldatıp sevişmek yerine sohbet etmeyi tercih edebilmişler.
seni tamamlayan olmadıktan sonra hiçbir aleme sığamazsın.
bir önceki yorumumda karakterler için turistler ve çalışmazsınız dedim ama bill murry aslında oraya çalışmaya gidiyor ama aktör olduğu için aslında yaptığı iş tam olarak çalışma deil. hayattan gına gelmiş. burada scarlet normal bir insan, murry ise celebrity ve tüm o reklam çekimleri talk show vs. yapmacık yalan hayat. aslında tüketim toplumunun da arka planına ışık tutuyor. size elinde viski gülümseyen bir hollywood yıldızı için o an artık bitse de gitsek dediği saçma sapan hale gelmiş bir hayat olabilir. ayrıca tüm bu showbusiness aslında amerikanın dünyayı aptal ettiği birşeyken burada amerikalılar japonların oyuncağı edilmiş 🙂 burda da bir kontrast var.çok güzel film.
hollywood’dan beklenmeyecek doğallıkta ve o alışlanlıkların dışında pırıl pırıl bir film. Normalde herkes amerika’ya gider, orada turist veya göçmen olur, yabancı olur, macera yaşar, kaybolur, yalnız kalır. burada dahiyane birşekilde tam tersi olmuş. 2 amerikalının tokya’da kayboluşu. turist olmanın ilginç bir psikolojisi vardır, o süre zarfında gerçek bir meşguliyetiniz yoktur, sadece tükettiğini o peryotta aslında gerçek olmayan bir hayat yaşarsınız, karikatür bir yanı vardır turist olmanın, ayrıca oluşa kontrasttan ötürü gerçek hayatınızın sorunları günyüzüne çıkar, kaçıştır aynı zamanda size hayatı sorgulatabilir. bence çok underrated kalmış harika bir film.
Başından gelmeyenin zor kavrayacağı bir konu, eşinden-ailesinden kopmuş veya kopmak üzere olanların tamamen yabancı bir ortamda yaşadıkları dramı anlatıyor, benzerini yaşadığım için hikayeyi çok sevdim, reji ve oyuncular da çok iyiydi..
Ben Japon düşmanlığı göremedim ( USA yapımı olunca bazıları olaya buradan girmiş ama bence alakası yok ) hangimiz farlı bir ülkeye gitsek hemen adapte olabilirdik ki ? Elbette pek çok şey bize garip gelirdi içine doğduğumuz kültürün gündelik akışını özlerdik ( lisan -tv programları -yemek ) time zone denilen illet adamlara uyku uyutmadı resmen 😛 Tüm bu kültürel farlılıklar bu iki insana kendini yalnız hissettirmesine rağmen iki insan arasındaki iletişim sonlara doğru Tokyoyu onlar için yaşanılabilir kılıyor. Bu da bize insanın yalnız yaşayamayan bir varlık olduğunu illa ki tutunacak bir dal aradığını kanıtlıyor. Zaten filmin olayı da bu değil mi? İsminden belli. Güzel film.
Ben Japon düşmanlığı göremedim ( bazıları USA yapı oluşunda dolayı bu gözle izlemiş) , hangimiz farklı bir ülkeye gitsek hemen adapte olabilirdik ki ? Elbette pek çok şey bize garip gelirdi içine doğduğumuz kültürün gündelik akışını özlerdik ( yemekler tv programları lisan ) Bir nevi memleket hasreti işte ! AMma velakin bu iki insan kültürel farklılıklar ( eğlence, dil, yemek…) kendilerini yalnız hissetmelerine sebep olsa da oradan bir türlü kopmak istemeyişleri aralarındaki duygu bağından kaynaklı. Bu da insanın tek başına yaşayamayan, illa ki tutunacak bir dal arayan yaradılışını güzel özetliyor.. Zaten ismi de buna işaret etmiyor mu ” iletişim kurabilmek çok kıymetli hele de bu yüz yılda ” Güzel film.
Cappola zor adamdır.Onla film çekmek daha zordur kuşkusuz.Filmde Cappola nin en büyük avantajı Scarlett in ihtişamını ve göz aliciligini,Murray nin de seyirciyle olan iyi ilişkisi ve tecrübesini kullanmış olmasi.Filmin sorunu naturellikte çok kalmış ve sanki bir seyler birikmiste patlayamadan sona ermiş gibi.Benim begendigim yapımlardan.Yine de fazlası olabilirdi.
Adam dedigime bakmayin,kadın yani;)
direkt erkek olduğunu varsaymanız????????? seksistsiniz .
Amerikan sinemasından ziyade Avrupa sinemasına benziyor. Hiç bir şeyi göze sokmadan, çok doğal ve sıcak bir şekilde anlatmış. Filmi tek başıma kahkahalar atarak izledim. Ama aynı zamanda çok duygulandırdı. Nasıl sıkıcı bulabiliyorlar bu filmi anlamadım. 8.5/10
Filmin sıkıcı olduğuna dair yazılan yorumları anlayabilmiş değilim. Bence film gayet güzel ve kaçırılmaması gereken orijinal bir yapıttı. En iyi senaryo oscarını sonuna kadar hakkettiğini düşünüyorum. Tabi o yıl aday olan diğer filmleri bilmiyorum fakat Lost in Translation’ da karakterler arası geçen diyaloglar oldukça akıcı ve farklıyıdı. “Bugün ne yedin? Bugün ne yaptın?” tarzı basit diyaloglar yoktu. Kendine özgün bir havası vardı yani filmin. Benim puanım 8.5. Olumsuz yorumlara takılmayın, şans verin derim.
Yıktıkları Japonya’yı ve evliliği kötüleyen bir başka Amerikan filmi daha. Hadi bunları görmezden gelelim, alıştık zaten diyelim, gene de bir unutulmaz film değil. Konu güzel ama yeterince ince işlenmemiş. Sonu güzel ama iki insanı birbirine böylesine bağlayanın ne olduğu anlatılamamış. Başrolde pek tanınmayan yüzler olsaydı buna “sanat filmi” diyen, hatta şuraya yazmaya tenezzül eden kimse de olmazdı. Her şeyi bir yana bırakıp filmin bir dakikalık sonuna yoğunlaşarak (ki zaten son dakikaya kadar aynı şey sığ bir üslupla anlatılıyor) bende uyanan “Bütün ümitsizliklerden öyle ya da böyle bir çıkar yol vardır.” hissinin hatrına filmi hoş görüyorum.
Bazı yapıtlar vardır insanoğlunun elinden çıkmış.Bunlara kendini bırakmak,seni dönüştürmesini sağlamak zordur ama yüksekteki dalın meyvesi ala olur misali,çok başka derin,hoş duygular zerk eder ruhunuza.Bu da öyle bir yapıt,sanat yapıtı.
Sosyal kalıplarla prangalanmış ”sevgi,dostluk ve belki aşk” konuları güzel işlenmiş.Aynı tarz diyemem ama bir kaç ay önce izlediğim ”Bizim Büyük Çaresizliğimiz”den beri böyle hissettiğim bir final görmemiştim.Tuhaf bir yaşama isteği uyandırıyor insanda.Hayatı dolu dolu yaşama isteği.
Ve söyleyeyim;varsa geçmiş pişmanlıklarınız telafi isteği uyandırıyor ama yeni yollarda…